Hz. Abdulbaha


Hz. Abdülbaha
Getirdiği ilahi öğretilerin temel prensibi olan “birlik” idealini her şeyin önünde tutan Hz. Bahaullah ardında yazılı bir vasiyetname bırakarak tüm Bahailere, bu dünyadan ayrıldıktan sonra hem kutsal yazıların yetkili yorumcusu hem de Bahai İnancı’nın ruhunun ve öğretilerinin kusursuz örneği olan en büyük oğlu  Hz.Abdülbaha’ya yönelmelerini emretmiştir.

Böylece 20’nci yüzyılın başlarından itibaren Hz.Abdülbaha, toplumsal adaletin bir destekleyicisi ve uluslararası barışın bir elçisi olarak Bahai Dini’nin tanınmış lideri ve öğretilerin açıklayıcısı olmuştur. Hz.Abdülbaha, gerek bilgisi ve gerekse de insanlığa hizmetiyle, Hz.Bahaullah’ın öğretilerinin somutlaştığı, tutum ve davranışlara yansıdığı canlı bir örnektir ve o yıllarda dünyanın dört bir yanında hızla gelişmekte olan Bahai  toplumuna büyük bir saygınlık kazandırmıştır.

Hz.Abdülbaha, görev dönemini, Bahai Dini’nin ilahi olarak verilmiş ve tüm insanlığın topyekûn ulaşması gereken barış ve insanlığın birliği ideallerini desteklemeye adarken, aynı zamanda hem yerel Bahai kurumlarının kurulmasını teşvik etti hem de Bahai toplumunda yeni yeni başlayan çeşitli eğitimsel, toplumsal ve ekonomik girişimlere önayak oldu.

Henüz sekiz yaşında bir çocukken başlayan uzun sürgün ve hapis hayatından  ancak  altmış  yaşını  geçtikten   sonra   kurtulan   Hz.Abdülbaha bundan sonra Mısır, Avrupa ve Kuzey Amerika’yı ziyaret etti. Bahailer bu seyahatleri çığır açıcı olarak görürler; çünkü böylece bilinen dinlerin tarihinde ilk kez Allah’ın mesajını getiren bir Tanrı Mazharı’nın tek yetkili halefi, ilahi öğretileri Batı dünyasına bizzat götürmüştür. Hz.Abdülbaha bu seyahatleri   boyunca    ziyaret    ettiği    ülkelerin    halklarına, Hz.Bahaullah’ın getirdiği ve toplumun ruhani ve  sosyal yenilenişi için yazılan ilahi reçeteyi olağanüstü bir yalınlıkla sunmuş, Bahai Dini’nin yayılmasını ve özellikle Avrupalı ve Amerikalı Bahailerin ilahi öğretiler hakkında daha derin bir anlayış kazanmalarını sağlamıştır.

Yaşamı
Hz.Abdülbaha, Hz.Bab’ın Molla Hüseyin’le insanlığın kaderini şekillendiren sohbetinin yapıldığı gece, 22 Mayıs 1844’te dünyaya geldi. Doğduğunda Kendisine Abbas adı verildi. Fakat sonraki yıllarda “Baha’nın Kulu” anlamına gelen Abdülbaha olarak çağrılmayı tercih etmiş ve insanlığa hizmete adadığı yaşamı boyunca Hz.Bahaullah’ın öğretilerinin vücut bulmuş şekli ve en mükemmel örneği olarak bu isimle tanınmıştır.

Hz.Abdülbaha sekiz yaşındayken Bağdat’a sürgüne gönderilen grupta yer alıyordu ve tüm bu zorlu yıllar boyunca Hz.Bahaullah’ın en büyük  yardımcısı oldu. 1892 yılında Hz.Bahaullah’ın ebediyete intikalinin ardından Babasının yazılı vasiyetnamesi gereği Bahai Dini’nin yönetimini üstlendi; yirmi dokuz yıl sürdürdüğü bu görevin sonunda, 1921’de hayata gözlerini yumdu.
 
Hz.Bahaullah gibi Hz.Abdülbaha da yazılı bir vasiyetname bırakarak, bu dünyadan ayrıldıktan sonra Bahailerin yönelmesi gereken kişi ve Tanrı Sözü’nün yetkili yorumcusu olarak en büyük torunu Hz.Şevki Efendi’yi tayin etmiştir. Böylece bir kez daha Bahai Dini’nin bölünmesi tehlikesinin önüne geçilmiş oldu.

Hz.Abdülbaha’nın Bahai Dini’nde temsil ettiği makam konusunda Hz. Şevki Efendi’nin yaptığı tanımlama aşağıdadır:

O, ilk başta ve her şeyden önce, Hz.Bahaullah’ın emsalsiz ve her şeyi kapsayan Misakının Merkezi ve Ekseni’dir, en büyük Eseri’dir, Işığının lekesiz Aynası’dır, öğretilerinin kusursuz Örneği’dir, Sözlerinin yanılmaz Yorumcusu’dur, tüm Bahai ideallerinin somut hâlidir, tüm Bahai erdemlerinin canlı örneğidir…6

Hz.Bahaullah’a Hizmet
Hz.Abdülbaha tüm yaşamı boyunca Hz.Bahaullah’ın temsilcisi ve O’nun en büyük yardımcısı olarak hizmet etti. Hikmet ve ilim sahibi kişilerle yaptığı sohbetler, Hz.Abdülbaha’nın Bahailer dışındaki birçok insanın da saygısını kazanmasını sağladı.

Hz.Abdülbaha, Hz.Bahaullah’ın Akka’ya nihai sürgününde de sadece Bahailere değil, herkese sahip çıktı, şehirdeki hasta ve yoksullarla ilgilendi, acımasız mahkûmlar, kaba gardiyanlar ve düşmanca davranan bazı yetkililere karşı hep sonsuz samimiyet ve sevgi dolu yaklaşımlarda bulundu. Tüm bu yıllar süresince  Hz.Abdülbaha’nın sergilediği merhamet, benliksiz hizmet ve dürüstlük, Kendisi ile tanışan herkesin sevgisini kazanmasına ve zamanla en katı yürekli düşmanların bile yumuşamasına vesile olmuştur. Hz.Abdülbaha, “Mumun nasıl ışık verdiğine bakınız. Işığını verebilmek için hayatını nasıl damla damla eritiyor!”7 sözleriyle ifade ettiği bu fedakâr yaşam tarzını tüm ömrü  boyunca bizzat sergiledi.

Hz.Bahaullah’ın yaşamının ardından üstlendiği görev süresince Hz.Abdülbaha Bahai Dini’nin Kuzey Amerika ve Avrupa dâhil yeni topraklara yayılması sürecine liderlik yaptı, hem Batı’dan hem de Doğu’dan gelen sürekli bir ziyaretçi akınını ağırladı, dünyanın her yerindeki Bahailer ve diğer birçok kişiyle çok kapsamlı yazışmalar yaptı; ayrıca Hayfa ve Akka’da çeşitli din ve ırktan tüm insanlara ayrım yapmaksızın ve eşit bir biçimde hizmet etti.

Batı’ya Seyahat
1908’de Osmanlı İmparatorluğu’ndaki siyasi karışıklıklar İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla sonuçlanınca fikir suçlusu olarak görülen mahkûmlar serbest bırakıldı. Böylece yarım asrı aşan tutukluluk ve sürgün hayatından sonra Hz.Abdülbaha da resmen serbest kaldı.

1910 yılında seyahat yasağının da kaldırılmasıyla Mısır’a gitmek üzere Hayfa’dan ayrılan Hz.Abdülbaha yaklaşık bir yıl kaldığı Mısır’da günlerini diplomatlar, âlimler, dini liderler ve gazeteciler ile görüşerek geçirdi.

1911 yazının sonlarına doğru İngiltere ve Fransa’ya gitti. Bu ülkelerde halka açık konuşmalarında, gazete röportajlarında ve Kendisini ziyaret eden  birçok  kişiyle  yaptığı  görüşmelerde,  Hz.Bahaullah’ın    getirdiği öğretileri ve bunların çağın problemlerine nasıl çözüm olabileceğini anlattı ve yaklaşık dört  ay süren bu seyahatlerin ardından Hayfa’ya döndü.

Avrupa seyahatinden yaklaşık bir yıl sonra, 1912’de, bu sefer dokuz ay kalacağı Amerika ve Kanada’ya seyahat etti. Bu ülkelerde de her türlü dinleyici kitlesine hitap etti, her kesimden ve makamdan insanla görüştü. Yıl sonunda İngiltere ve Fransa’ya döndü ve oradan Almanya, Macaristan ve Avusturya’ya geçti. Daha sonra bir kez daha Mısır’a gitti ve 5 Aralık 1913’te Hayfa  ve Akka’ya kesin dönüş yaptı.

Hz.Abdülbaha’nın Batı’ya yaptığı bu seyahatlerdeki konuşmaları Bahai Dini’nin öğretilerinin yayılmasına ve Avrupa ile Kuzey Amerika’daki Bahai toplumlarının güçlenmesine büyük katkıda bulunmuş; modern toplumun durumu, barış, kadın hakları, ırk ayrımı, sosyal reform ve ahlaki gelişim gibi sorunlarla ilgilenen çok sayıda insanı derinden etkilemiştir.

Hz.Abdülbaha tüm bu seyahatler süresince insanlığın birleşmesi için çağlar boyunca beklenen Gün’ün geldiğini müjdeledi ve  barışı oluşturmak için gereken toplumsal koşulların ve  uluslararası politik araçların yaratılması ihtiyacından bahsetti.

Son Yılları
Hz.Abdülbaha ilerlemiş yaşına rağmen son derece dinç ve hareketliydi. Bahailer Kendisini sadece Hayfa’daki Bahai toplumunun değil, gelişmekte olan uluslararası bir hareketin sevgi dolu önderi olarak görüyorlardı. Yazıları Bahai toplumunun küresel ölçekte kurumsal bir çerçeve oluşturma çabalarına ışık tutuyordu. Hayfa ve Akka’ya gelen ziyaretçi akını ile etkileşimi de dünyanın her yerinden gelen insanların yönlendirilmesi ve teşvik edilmesi açısından çok önemliydi.

28 Kasım 1921’de yetmiş yedi yaşında bu dünyadan ayrıldığında cenaze törenine her dinden on bin civarında kişi katıldı. Çok sevilen ve takdir edilen bir şahsiyetin ardından yapılan övgü dolu konuşmalarda, Kendisinden “insanlığı Doğru Yola kılavuzlayan”, “barışın direği”, “ihtişamın ve yüceliğin vücut bulmuş hâli”  olarak söz ediliyordu.

Hz.Abdülbaha’nın naaşı, Hayfa’da Hz.Bab’ın Kermil  Dağı’ndaki Makamı’nın odalarından birine defnedilmiştir.

Hz.Abdülbaha’nın Makamının Anlam ve Önemi
Bahai  inancına göre  Hz.Abdülbaha  çok  özel  bir  makama sahiptir. Sahip olduğu eşsiz nitelikler, Kendisiyle tanışan herkes üzerinde derin etki yaratmıştır.

Hz.Abdülbaha bir Tanrı Mazharı değildi ama sergilediği yaşantı ile Hz.Bahaullah’ın öğretilerinin mükemmel örneği olarak görülmüştür. Tertemiz ve mükemmel bir ayna misali Bahai Dini’nin öğretilerini hayatının her döneminde yansıttı. Tüm Bahai ideallerinin somut hâli ve tüm Bahai erdemlerinin canlı bir resmi idi. İnsan doğasının emsalsiz özellikleriyle insanüstü bir bilgi ve mükemmellik Hz.Abdülbaha’nın şahsında bir araya gelmiş ve birbirleriyle olağanüstü bir uyum oluşturmuşlardır.  Yeni bir dünya medeniyetinin kurulması yolunda Tanrı Sözü’nün hayata nasıl geçirileceğini de Hz.Abdülbaha göstermiştir.

Hz.Abdülbaha’nın, Babasının halefi ve ilahi öğretilerle Tanrı Sözü’nün yanılmaz, tek yetkili yorumcusu olarak yazılı şekilde tayin edilmesi Bahai Dini’ne özgü bir durum olup dinler tarihinde bir ilktir. Böylelikle herhangi bir bölünme ve ayrılığa sebep olacak koşullar ortadan kalkmıştır.

Tüm insanlığın birliği mesajı ile Hz.Bahaullah, yazdığı vasiyetnamede, ilahi kılavuzluğun devamını sağlayarak, tüm Bahailerin Hz.Abdülbaha’ya yönelmelerini emretti. Nitekim Hz.Abdülbaha’nın ilahi öğretilere dair açıklamalar yaptığı yazılar Bahai literatürünün çok önemli bir parçasını oluşturur.

Hz.Bahaullah’a nazil olan yazılarda insanlığın birliğinin kurulabilmesi için muhteşem bir planın taslağı sadece çizilmemiş, bu kutsal yapının temelleri en sağlam biçimde atılarak gerekli araçlar da temin edilmiştir. Hz.Bahaullah’ın bu dünyadan ayrılmasının ardından bu planın hayata geçirilmesi sorumluluğunu Hz.Abdülbaha üstlenmiştir. O’nun döneminde Bahai İnancı’nın evrensel barış mesajı dünyanın her köşesine yayıldı, Bahai toplumunun birliği muhafaza edildi ve Hz.Bahaullah’ın öğretilerinin bütünlüğü ve bölünmezliği korundu.

Hz. Abdülbaha Döneminde Bahai Toplumunun Gelişimi
Hz.Abdülbaha, yirmi dokuz yıllık görev süresi boyunca Bahai Dini’nin dünyanın her köşesine yayılması için çalıştı ve çerçevesi Hz.Bahaullah’a nazil olan yazılarda çizilen Bahai idari kurumlarının kurularak geliştirilmesini sağladı.

Bu amaçla Hz.Abdülbaha’nın kılavuzluğu altında ilk olarak İran’da bazı Ruhani Mahfiller kuruldu. Bahai idari düzeninin çok önemli bir parçası olan Ruhani Mahfillerin kurulması Kitab-ı Akdes’in bir hükmüdür. Bu idari kurumlar bir yerleşim yerinde yaşayan Bahailerin yine o bölgede yaşayan Bahailer arasından seçtiği dokuz kişiden oluşur. Ruhani Mahfillerin görevi yalnızca Bahailere değil, sorumlu oldukları bölgedeki tüm insanlara hizmet etmektir.

İran’da kurulan ilk Mahfiller de bir yandan Bahai toplumunun işlerini yürütüp toplum üyelerinin ahlaki gelişimini desteklerken, özellikle kızların eğitimine öncelik veren okullar kurdular, hastaların bakımlarını üstlendiler ve Bahai öğretilerinin  tanıtılması ile meşgul oldular.

Bahai Dini, bilhassa kadınların gelişimine özel önem verir. Nitekim Hz.Abdülbaha döneminde yaşanan gelişmelerden birisi de, Bahai kadınlarının toplum aktivitelerinde daha fazla rol üstlenmeye başlamaları ve hem yerel hemde milli Ruhani Mahfillerde erkek inananlarla birlikte üye olarak hizmet etmeleri olmuştur.

Hz.Abdülbaha Bahai öğretilerinin Kafkaslar ve Orta Asya’da yayılmasını da sağladı. Bu dönemde Türkmenistan’ın Aşkabat şehrinde, halka açık bir okulu, hastanesi ve konaklama tesisi de olan ilk Bahai Mabedi inşa edildi. Bahai Mabetleri hakında Mabetler bölümünde daha fazla bilgi yer almaktadır.

Hz.Abdülbaha döneminde gelişim gösteren Bahai toplumlarından birisi de Kendisinin ziyaretlerinden çok yararlanan Mısır  oldu.  Bu  yıllar  Mısır’da  çeşitli  dini geçmişlere sahip, farklı ırklardan insanların oluşturduğu bir Bahai toplumunun büyümesine tanık oldu. Aynı tarihlerde Türkiye, Irak, Tunus, hatta Çin ve Japonya’da da Bahai toplumları oluştu ve Bahailik, Hz.Abdülbaha’nın döneminde tüm dünyaya yayıldı.

Hz.Abdülbaha çalışmaları boyunca Bahai öğretilerinin Hıristiyan kitlelere de ulaştırılmasına önem verirken, seyahatlerinde, yazılarında ya da Kendisini ziyaret eden Batılılarla yaptığı sohbetlerde; özellikle Kur’an-ı Kerim’in ilahi mesajlarına dair birçok açıklamada bulunmuş ve böylelikle sadece Bahai Dini’ni anlatmakla kalmayıp, Batı dünyasının İslamiyet hakkındaki önyargılarını da kaldırmaya ve bilgi eksikliklerini gidermeye  gayret etmiştir. Hz.Abdülbaha’nın dini ve felsefi konularda Batılı ziyaretçilere hitaben yaptığı bu konuşmalardan derlenen Bazı Sorulara Cevaplar 8 adlı kitap, Bahai literatürünün en önemli eserlerinden birisi olarak kabul edilir.

Hz.Abdülbaha seyahatlerinde Bahai Dini hakkında çeşitli üniversite, kilise, sinagog, cami ve kuruluşlarda halka açık konuşmalar yapmış, Bahai öğretilerine inanan ve saygı duyan çok sayıda yeni insanın ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Hz. Abdülbaha bu dünyadan ayrıldığında Bahai Dini yaklaşık otuz beş ülkeye yayılmıştı.